24 Mart 2012 Cumartesi

YUTTUM



Bana çok yalan söylediler anne..
Başta pek inanmadım
Başımı döndürdü muzip gülüşleri
takım elbiseleri ..
parfümleri..
topuklu ayakkabıları vardı..
büyümüştü yüzleri, gözleri..
büyümek istedim onlar gibi..
Çocuktan kahraman olmazdı
Olsa olsa onlardı..
Olsam olsam onlardım..

Bana çok şey anlattılar anne..
Başta hiç kanmadım..
İçime sindi pamuk şeker kokan nefesleri..
Tüylü kalemleri..
Parıltılı saatleri..
Geniş sohbetleri..
Genleşmek istedim onlar gibi
 Çok yanlış anlamışsın bizi dediler..
Kalıbıma sığmayınca olmazmış..
Durulmasam durdurur,
Dolsam boşaltırlarmış..

Bana çok şey vadettiler anne
Başta gülümsedim sadece
Gözüm toktu  benim ya..
"Sende ne var"? dediler...
Cebime girdi elleri
Çok yokladılar
Birşey bulamadılar..
Bence bana çok kızdılar...
Sence?
Topuk sesleri hızlandı sonra sonra..
Yüzleri büyüktü hala
ama gözleri çok küçüldü ..
baktım da içlerini göremedim anne..


Benden onlar olmazdı;
Saklayamadım..
Ne de onlardan ben..
BEni istemediler anne
Ben Kapı dışarıydım
Ama dışarda bir yerde
saklamak istediler beni..
Kıvama gelirim diye bir gün
Kapağımı kapadılar
Çok sıkı..
Bağırdım..
Duymasan iyiydi..
Duydun..
Bağırdığımdan utandım..

Bana çok yalan söylediler anne..
şşş..duymasınlar ama
ben de onlara...
Oyunu öğrenmesem iyiydi..
Öğrendim..
Çok da beceremedim
ama olsun, denedim..
Onlar beni hep çözdüler anne
çözüldükçe dolaştım..
ama ipin ucu midemde anne
yuttum başladığım yeri
korkma bulamazlar..
Nasıl?
İyi yapmış mıyım?
...

22 Mart 2012 Perşembe

KIRMIZI JELİBON




Aşk ne kadar verebilir sana? Nereye kadar ve neyi gözden çıkararak? Oğlum kırmızı jelibonlarını benimle paylaşmıyor..Bana büyüttüğü aşk, sarı jelibonlara kadar.. Kırmızıya geçemeden bitiyorum.. Canı sağolsun; zira mesele o değil...

Mesele şu ki, her aşk böyle işte.. Aşk senin ciğerinle nefes alıyorsa, ancak nefesin yettiğince koşabilirsin O'na...Sonrasını deliler gibi istesen de yapamazsın.. Sen kimsenin acısı olamazsın..Kimsenin korkusunu gögsünde saklayamaz, taşıma gözyaşıyla yanağını ıslatamazsın.. Aşk sende başlıyor, senden yürüyorsa sevdiceğe, ona dünyaları da sunsan ellerinle, işte öyle güçlü olsan;  kendini kendinden alıkoyamazsın fedakarlık etmek uğruna... Çünkü sen yüreğinin üzerine elini koymadan, aşkın sesini duyamadığın gibi, ve kimi zamanlar gücün olmaz hani, işte o vakitler o eli o gögsün üzerine koyamazsın...

"Hadi be sen de!" lerini duyuyorum... Anlıyorum da.. Çünkü sen ince hastalığa kapılanlardan dem vuruyorsun şu anda; hani sevdiği için hayatına son verenleri.. Başka bir ruh için kendi ruhunu lanetleyenleri..  Aşkı yanlış anlamlandırmanın en kestirme yolu, ona acıyı yakıştırmaktır... Aşka vicdan azabını yükle, bir tutam suçluluk duygusu yetmez, en güçlüsünden ego kat içine; yetmedi mi, pişmanlığı ve tatminsizliği yama üzerine..Al sana bir kaç intihar, çokça mutsuzluk, bolca depresyon, en dopinglisinden bir boşa kürek çekme turnuvası.. Hiç biri aşk değil!... Çünkü gerçek aşk, beynin değil tabi, ama kalbin en şuurlu halidir.. Aşk öldürmez... Süründürebilir ama yer yer...Öyle istersen tabi..Çünkü aşk doğası gereği yaşatır; değil mi ki aşka ilk can üfleyen hayattır.. Kalptir..Nefestir..Neyi seversen sev, kimi seversen.. Sen yaşayabildiğin kadar ve yaşabildiğin sürece, sen ancak mutluluğunca seversin.. Onun için herşeyi feda ettiğini iddia eden herkes, aşkından değil, kaybetme korkusundan yaptıysa bunu, o kırmızı jelibonu vermek istemediğindendir..Kendini korumak istediğindendir.. Korkudansa bitik bir aşk üzerinde tepinmeyi seçtiğindendir.. Aşk acısını küçümsüyor değilim..Demek istediğim; böyle olmaz... Aşk böyle yaşanmaz...

O yüzden ellerin hep cebinde, avucunda inadına kendine ayırdığın erimiş yapış yapış bir kırmızı jelibonla seveceksin hep...Bazı şeyler sana kalacak, aşktan geriye... Ki tadı çıksın sevişinin..Mecnun da Ferhat da böyle yaptı, eminim... Herkes önce nefes alır, sonra gerekirse en çılgın, en deli, en fedakar en tutkulu sever..Gaza gelen dağı deler, kutupları eritir, Roma'yı yakar, adının dövmesini kazır göbeğine, şarkılar besteler, resmini çizer..Hayali ve gücü yettiğince..Canı istediğince..Bu yüzden kırmızı jelibonu sevdiceğin değil daima sen yiyeceksin...Tadını çıkaracaksın önce kendini sevmenin...Gerçekten seviyorsan eğer..

20 Mart 2012 Salı

Yakalayın yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı..

80'ler...
O yılların damgası gülümsüyorsa alnınızda, siz biraz başkasınızdır.. Yani bence..

Siz bugünün absürd ilan ettiği bir gerçekliği ciddiye almışsınızdır bir kere.. Kabarık vatkaları önemsemişseniz eğer, modayı takip etmek içtenlikten yoksun bir çabadır içinizde bir yerlerde... 2000'ler ya da sonrası size renk uyumunu öğretemez.. Bu konuda en düşük notlara gebedir sosyal karneniz.. Değiştirmeye çalışın; göreceksiniz, sizin ruhunuz demodedir artık, ne yapsanız nafile..Bence..

Belki grotesktir iç resminiz bir parça..80'lerden geçtiyse ruhunuz ya da bedeniniz.. Diyelim ki, vücudunuzun naiflikten isyankarlığa ama yine biraz ürkerek geçtiği o dansı sildiniz anılardan..Omuzlarınızı hiç dansederek silkmediniz ve kalçalarınızı askeri bir ritmle- öyle nizami- kıvırmadınız.. Ama ruhunuz izlediyse eğer, bu dansı adınız gibi bilirsiniz, kusursuzca tempo tutar benliğiniz.. Siz artık hip-hop ya da tekno, ve hele hiç popping insanı olamazsınız.. Diyelim ki oldunuz, yine de olamazsınız..Yani içten..En derinden.. Çünkü siz robot efektleriyle ses verecek olursanız içinize, "olmaz Maykıl bende de yok" cevabına mahkumdur bilinciniz..Nasıl ki eski bir kasede binbir zorlukla çektiğiniz şarkılarla odaya kapatıp kendinizi, bağıra çağıra salındıysanız odanın bir ucundan diğerine, bir o kadar samimiyetsiz olacaktır en ergen zamanlarınıza kazınmış ve sanal alemden bihaber anılarınızı silerek, yetişkinliğinizde tanıştığınız bilgisayar kodlarını ruhunuza akıtarak dansetmek, şarkı söylemek.. Kabul edin, siz dijital değil, manuelsiniz..Bence..

Yazık ki emperyalizmle ezelden tanışmıştır beyniniz... Ama siz Coca Cola 'yı bile , hani biraz daha sahici şişelerden içmiştiniz.. Anne-babanızla oturtuğunuz bir lokantada olur ya, sorulursa kola mı, fanta mı? diye, küçücük yüreğinizle yine küçük çaplı bir kalp krizi geçirmiştiniz..Siz kolanın tadıyla fantanın rengi arasında başınız dönerek gidip gelmiştiniz.. O yüzdendir ki, hamburgeri sadece dişlerinizle çiğner, diliniz zevkine varamadan vücudunuzun geri kalanına itelersiniz.... Masada kirli tepsinizi bırakır, ne yediğinizi anlamadan çeker gidersiniz..


Pazar günü burnunuzu tehditkarca okşayan buhardan aslında hala nefret edersiniz.. Aynı rutini aynı samimiyetle bulursanız tabi... Ütü ve banyo, gölge düşürmese, o çok sevdiğiniz pazar eğlencesi "Bizimkiler" i belki onyüzmilyon kat fazla sevecektiniz.. Oysa- bence- bugün, annenizin "hadi banyoya yavrum, sıra sende!" deyişince nice pazarları feda ederdiniz..

Bayramlardan bahsetmek daha zor tabi.. Çocukluğun can damarı.. Öyle ki, bazen düşünürsünüz; bu çağda çocuk olunmaz ki diye... Kızkaçıran sesi düşmediyse kulağa, bir çocuğun elinde ısınmamışsa çatapat, sabaha kadar uyutmayan bir çift pabuç karanlık bir odada pırıl pırıl parıldamadıysa, mahallede koşturarak eskitilmiş pabuçlar yoksa, öpüşmek hayat ağacından öğrenilmediyse, aşk şarkıları İlhan İrem'den dinlenmemişse, cocukluktan gençliğe geçmenin de tadı yok..Bence...

80'ler sabaha kadar yazılabilirdi aslında.. Ama yazmaktan da ürkmeyi öğrenmişsinizdir zaten siz zaman zaman...İnadına yazmayı da... İnadına okumayı da... Şimdi biraz unuttunuz belki.. Belki sanal alem zamanı yuttu gitti..Buna izin verdiniz ama paylaşılan 45'likleri iç çekerek yine siz dinlediniz.. Siz ki Banu Alkan'ı, Ahu Tuğba'yı da bir şekilde farkında olmadan sevdiniz.. Ve siz ki anneniz evde yokken belki benim gibi, bulaşıklara dalıp yeşil ışığı yakaladınız..Şimdi kendi evinizin mutfağında lavaboyu en teknolojik ürünlerle dahi olsa, fırçalamaktan haz almayışınızın bile bir sebebi olmalı..Yani, bence...