15 Kasım 2013 Cuma

Beyaz Sabun Kokuyor





Şilan söyledi bugün. Ablası yırtıp atıyor verilen kartları. Numaranı veremiyorsun Şilan'a. O da sana veremiyor.

Kısa vicdan yolculuklarımızda kendimizce sözüm ona daha çok insan oluyoruz bazen hani. Bir çocuğun eline iki kuruş sıkıştırınca, yanağını sevince, hal hatır sorunca... Hatrı sayılır şiddette bir egosal mastürbasyon bu, en eğreti haliyle kabullenmek lazım önce. Hepimiz tecrübe ettik muhakkak zaman zaman. Kendi dünyasının öznel nazarında kaybedenleri bayılır daha esaslı kaybedene kurtarıcı rolüne soyunmayı. Açıkçası, ne bir başkasına aksini iddiaya, ne kendime inkara niyetim ve halim yok.

Bir tepsiyi alıp çıkıyoruz üst kata. Bu Şilan'ın ricası. Şilanın güzel saçları ve gözleriyle birlikte çıkıyoruz.
Şilan ömrümce olamadığım kadar neşeli bir çocuk. Dans ederek geçiyor tepsiyi tutan kollarımın altından merdivenleri.
Koşuyor"nereye abla?" diyor, "pencere kenarına tabi" diyorum. Oturuyor.
Tepsiyi onun önüne koyuyorum, iki kaşık var tepside, birini uzatıp ısrar ediyor beraber yiyelim diye kumpiri.
Hiç kırasım yok.


Şilan ilk kaşığı ağzına götürürken, abla diyor, orta yerden, benim arkadaşımın evinde sadece kilim var. Bunu söylerken ses tonuyla senkronize daralan dudakları ardısıra sırra koşuyor. Şilan'a onu sordukça ben, o bana arkadaşına ne kadar  üzüldüğünü anlatıyor sorularımı pek duymamış gibi. Ama zorlayarak aldığım cevaplar elverdiğince anladığım şu ki, Şilan Mardin'li, 8 kardeşten biri, 8 senedir Ankara'da yaşıyor. Okuyor ve çalışıyor. Çalışıyor ve okuyor ya da.


Haftasonu gece 3'te, haftaiçi 11'de biniyor otobüse eve dönmek için ancak
çoktan keşfetmiş ki evinde yatağı dahi olmayanlar var. Çok tuhaf. İşin başka tuhaf yanı şu ki, Şilan en seveceninden ancak bir o kadar aklı başında. Yani, tesadüf olma ihtimali varsa da, bir belli sebepten olduğunu tahmin ettiğim üzere, ona annesini sordukça bana başka şeyler anlatıyor. Sorduğum her şeye yeterince açık cevaplar verirken annesinden tek kelime etmiyor.

Dışkapı'da kalıyor ve okuyor. Ona ve kuzenine okul çantası almamı istiyor. "Kumpirin üzerine kola içince
ağzım acıyor" deyip kumpiri önüme itiyor. Saçımı çekiştirip dudağının üstüne bıyık yapıp kahkaha atıyor. Elimden telefonu kapıp fotoğraf çekiyor ya da bana sokulup poz veriyor.

Öğretmeninin onu ve bahsini ettiği daha zor şartlarda yaşayan arkadaşını sık sık dövdüğünü de. "Sadece bizi dövüyor"diyor. Ama Şilan belli sorulara kesinlikle cevap vermiyor...Cevapladığı pek çok soruda gözlerimiz buluşmuyor da, sorma sırası ona gelince kocaman gözlerini gözlerinizin içine atıp bekliyor.



Şilan söyledi bugün... Ablası yırtıyor verilen kartları. Numaranı veremezsin Şilan'a, o hiç vermez zaten.
Ablası güvenmiyor kimsenin samimiyetine. Öğrenmiş ki bir bar çıkışı herkes kendini yeterince insan
sanacak kadar sarhoştur. Muhtemelen ben de öyleyim ..Biz sohbet edip kumpiri kaşıklarken,geldi diyor,
16 yaşında çekik gözlü güzel sarışın bir kız gergin bir ifadeyle yüzüme bakmadan çekiyor yanımdaki
sandalyeyi."Ablam"diyor Şilan. İlk beş dakika ablası sorduğum hemen hiçbir şeye cevap vermiyor, belli ki
Şilan'ı alıp götürmekten başka dileği yok. Ancak çok az sohbet edince, yanağında bolca çil bitmiş
bu güzel, sarışın kızın gözlerini gölgede bırakan gülümseyişini keşfediyorum.Arada kol çantasından
ev ödevini çıkarıp yersiz vaazıma cevaben, "çalışırken bile ödevimi yapıyorum zaten abla diyor."

Şilan ayrılmadan önce sıkıca sarılıyor belime. Kolumu aşağı çekip yanağımdan öpüyor, yanağından öptürüyor.
Onu yan masaya çekip kulağına eğiliyorum, bir şeyler söylüyorum.
Ablasına dönüp numaramı yazdığı kağıdı yırtmamasını rica ediyorum, gülümsüyor.

Oysa kesinlikle vaadi kıymetli sayılacak bir halt değilim. Hiç olmadım ömrümce. Ama saat 2.30 ve Şilan henüz otobüse binmiş evine yol alıyor değil. Ben evimdeyim. Rahatsız ediyor bu derinden.. En çok da bu yüzden acıma hissimiz alınmadan insan olamazmışız gibime geliyor.

Zira acıma hissini lütufla karıştıracak kadar cahilim çoğu gibi muhtemelen.

Şilan'ın tırnaklarında mantar var, arada işaret parmağına bakıp "aa geçmiş şuradaki"diyor. Şilan'a sarıldığımda
mis gibi beyaz sabun kokuyor oysa diğer yandan. Üzerindeki eski pembe mont griye çalmışsa da çoktan,
sokaktaki tüm insanları tek tek çevirsem duyamayacağım kadar katışıksız kokuyor. Abartmadığıma nasıl ikna ederim bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Mühim de değil.

Ayrıca, yanlışım yoksa, bitti gibi. Başlamadı da zaten adamakıllı. Öylesine bir karalama olsun işte..