20 Mart 2012 Salı

Yakalayın yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı..

80'ler...
O yılların damgası gülümsüyorsa alnınızda, siz biraz başkasınızdır.. Yani bence..

Siz bugünün absürd ilan ettiği bir gerçekliği ciddiye almışsınızdır bir kere.. Kabarık vatkaları önemsemişseniz eğer, modayı takip etmek içtenlikten yoksun bir çabadır içinizde bir yerlerde... 2000'ler ya da sonrası size renk uyumunu öğretemez.. Bu konuda en düşük notlara gebedir sosyal karneniz.. Değiştirmeye çalışın; göreceksiniz, sizin ruhunuz demodedir artık, ne yapsanız nafile..Bence..

Belki grotesktir iç resminiz bir parça..80'lerden geçtiyse ruhunuz ya da bedeniniz.. Diyelim ki, vücudunuzun naiflikten isyankarlığa ama yine biraz ürkerek geçtiği o dansı sildiniz anılardan..Omuzlarınızı hiç dansederek silkmediniz ve kalçalarınızı askeri bir ritmle- öyle nizami- kıvırmadınız.. Ama ruhunuz izlediyse eğer, bu dansı adınız gibi bilirsiniz, kusursuzca tempo tutar benliğiniz.. Siz artık hip-hop ya da tekno, ve hele hiç popping insanı olamazsınız.. Diyelim ki oldunuz, yine de olamazsınız..Yani içten..En derinden.. Çünkü siz robot efektleriyle ses verecek olursanız içinize, "olmaz Maykıl bende de yok" cevabına mahkumdur bilinciniz..Nasıl ki eski bir kasede binbir zorlukla çektiğiniz şarkılarla odaya kapatıp kendinizi, bağıra çağıra salındıysanız odanın bir ucundan diğerine, bir o kadar samimiyetsiz olacaktır en ergen zamanlarınıza kazınmış ve sanal alemden bihaber anılarınızı silerek, yetişkinliğinizde tanıştığınız bilgisayar kodlarını ruhunuza akıtarak dansetmek, şarkı söylemek.. Kabul edin, siz dijital değil, manuelsiniz..Bence..

Yazık ki emperyalizmle ezelden tanışmıştır beyniniz... Ama siz Coca Cola 'yı bile , hani biraz daha sahici şişelerden içmiştiniz.. Anne-babanızla oturtuğunuz bir lokantada olur ya, sorulursa kola mı, fanta mı? diye, küçücük yüreğinizle yine küçük çaplı bir kalp krizi geçirmiştiniz..Siz kolanın tadıyla fantanın rengi arasında başınız dönerek gidip gelmiştiniz.. O yüzdendir ki, hamburgeri sadece dişlerinizle çiğner, diliniz zevkine varamadan vücudunuzun geri kalanına itelersiniz.... Masada kirli tepsinizi bırakır, ne yediğinizi anlamadan çeker gidersiniz..


Pazar günü burnunuzu tehditkarca okşayan buhardan aslında hala nefret edersiniz.. Aynı rutini aynı samimiyetle bulursanız tabi... Ütü ve banyo, gölge düşürmese, o çok sevdiğiniz pazar eğlencesi "Bizimkiler" i belki onyüzmilyon kat fazla sevecektiniz.. Oysa- bence- bugün, annenizin "hadi banyoya yavrum, sıra sende!" deyişince nice pazarları feda ederdiniz..

Bayramlardan bahsetmek daha zor tabi.. Çocukluğun can damarı.. Öyle ki, bazen düşünürsünüz; bu çağda çocuk olunmaz ki diye... Kızkaçıran sesi düşmediyse kulağa, bir çocuğun elinde ısınmamışsa çatapat, sabaha kadar uyutmayan bir çift pabuç karanlık bir odada pırıl pırıl parıldamadıysa, mahallede koşturarak eskitilmiş pabuçlar yoksa, öpüşmek hayat ağacından öğrenilmediyse, aşk şarkıları İlhan İrem'den dinlenmemişse, cocukluktan gençliğe geçmenin de tadı yok..Bence...

80'ler sabaha kadar yazılabilirdi aslında.. Ama yazmaktan da ürkmeyi öğrenmişsinizdir zaten siz zaman zaman...İnadına yazmayı da... İnadına okumayı da... Şimdi biraz unuttunuz belki.. Belki sanal alem zamanı yuttu gitti..Buna izin verdiniz ama paylaşılan 45'likleri iç çekerek yine siz dinlediniz.. Siz ki Banu Alkan'ı, Ahu Tuğba'yı da bir şekilde farkında olmadan sevdiniz.. Ve siz ki anneniz evde yokken belki benim gibi, bulaşıklara dalıp yeşil ışığı yakaladınız..Şimdi kendi evinizin mutfağında lavaboyu en teknolojik ürünlerle dahi olsa, fırçalamaktan haz almayışınızın bile bir sebebi olmalı..Yani, bence...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder