5 Temmuz 2012 Perşembe

Ayraç








Eski bir kitap ayracıyım ben.. Burada olma nedenimse,  asla yaşım değil.. Aslında bu tamamen benim seçimim. Ve devamıyla hiç ilgilenmiyorum. Sonuyla da..

Belki güleceksin ama benim hikayem daha çok şey gibi..Bir aşk hikayesi diyelim..Güleceğine bahse girmeliydim... Geçelim.. Bana çok az dokunurdu.Yalnızca kaldığı yerden devam etmek adına yapardı bunu. Hissizce alıp masanın üzerine koyardı beni. Yalnızca can sıkıntısını gidermek adına. Kaldığı yerden devam etmesine razıydım aslında..Bu beni bir kitap ayracı olmaktan daha çok incitemezdi nihayetinde. Asıl sorun şu ki, ben onun hikayesinin hiçbir yeriydim. Ben onun maymun iştahının seperesiydim. Hikaye bitmeden beni kaldığı yere özensizce sıkıştırırken, ben ona olan iltihap tutmuş kırgınlığıma, en aşk dolu, en sevecen bakışlarımla ihanet ederdim. Çünkü parmak uçlarının arasında asılı kaldığım birkaç saniye onun asla hatırlamadığı benimse hiç unutamayacağım bir tatil gibiydi. Huzurlu, hisli ve kesinlikle heyecanlı. Oysa beni her eline alışında, her özensiz dokunuşunda bir kat daha eskitip kırıştırdığında ve hatta o lanet kitaba eşlik eden çayını, o leke bırakan, o güzelliğimi ıslatarak hırpalayan çayı üzerime damlattığında bile farkımda olmazdı. Ben onun canı isteyince kaldığı yerden devam ettiği bir aşıktım. Öyle adanmıştım ki, ona ait olmayan hiçbir kitabın arasında uyumak istemeyecektim. Bir parça ağaç ve bir parça naylon, biraz boyadandı benim kalbim. Ölçmeye kalksan beceremezsin.. Ama o kulağımı dayasam sağır edebilecek denli gürültülü atan, büyük, kanlı ve güçlü yüreğine alamadı beni. Günlerce beklerdim parmak uçlarının yüzüme dokunacağı anın gelmesini. Onun işten, tatilden ve arkadaş sohbetinden dönmesini, uyanmasını, bana gelmesini reçine özünden yapılma görünmez gözyaşlarımı akıtarak beklerdim. Umardım. Geç gelirdi.Ama gelirdi. Bana da gelmezdi tabi. Kitabına gelirdi. Öyküsüne.. O lanetolası öyküsüne. Ben aslında onun 2. dereceden ilgilendiği bir hikayeyle olan buluşmasında oturduğu sandalye gibiydim. Kabul etmeli ki aslında bazen daha da önemsiz..

Kitabın sonuna yaklaştıkça daha hızlı atardı kalbim. Yeterince eskidiysem ya? Ya beni başka bir hikayesinde kaldığı yerden devam etmek için kullanmazsa? Ya beni bırakıp dönmezse? O son kitabın son sayfalarından ikisinin arasındayken, titreyerek günler sonra artık bana dönmesini beklerken, ona olan aşkımı yaşatabileceğim ona ait başka bir kitap dilerken, birkaç satır ilişti ağaçtan ve plastikten ve biraz boyadan yapılma gözlerime.. Şöyle diyordu “..aşkını yalama olmuş bir etiket gibi söküp aldı adamın güzel gözlerinden, ve onu bir sokak lambasına yapıştırdı. Artık her sabah işe giderken aynı lambanın önünden geçmek için sabahı bekleyemeyecek kadar ve sırılsıklam, ve şuursuzca, ve aptalca aşıktı..” Beni deniz kıyısında bir kahveye götürecekti. Kitap bitince beni terkedip terketmeyeceği umrumda değildi artık. Eski bir caddede elinde bir sağa bir sola salınırken, bir anlık boşluğundan faydalandım ve kendimi bu kaldırım taşının üzerine attım.. Görüyorsun ya, şimdi ben bu arnavut kaldırımına aşığım.. Hiçbir şeyin kontrolüm altında olmayacağı bir aşk bu. Ve bu kez devamıyla ilgilenmiyorum. Yağmurun ne zaman geleceğiyle de..Hangi ayakkabının tabanına yapışabileceğimle de, ve nasıl biteceğiyle.. Sadece ona sarılıp uyuyor ve uyanıyor ve yine uyuyorum…İşte böyle.