3 Ocak 2012 Salı

CEVİZ KINASI



Zamanın giysisi yok... En az kral kadar çıplak çünkü, ahalinin realisti o küçük çocuğa göre...Biz bilmeyiz,Kamuflajı sevmez zaman.
Bu yüzdendir ki onu özenle giydirir, saçlarını tarar, makyajını tamamlar ve keşke'lerin ağır parfümünü sıkıp üzerine, karşımıza oturturuz onu. Zaman bizimle kahve içmek ya da sohbet etmek istemez. O boş ve dolu vakitlerinde yürümeyi sever çünkü.Tempolu... Ama biz kalıp merakla anılarımıza kulak versin isteriz. pişmanlıktan bahsederiz, hasretten, unutulmaktan ve unutamamaktan..Zamanın kulakları sağır oysa, bir bilsek...Zaman dinlemez; işitmez..
"Hani..'ler, "hatırlar mısın?" lar zamanın akıl süzgecinden geçmez.


Her daim açtır zaman her şeye. Ama geçmişe kurulan sofralar iştahını cezbetmez. Kibarlıktandır, davetimizi reddetmez... Biz anneannemizin çocukluğumuzda yaptığı o meşhur köfteyi yağını akıtarak çatallayıp, annemizin bamyasını elimizin tersiyle iterken, o güzü uzaklara dalmış
karnımızın doymasını bekler.

O hiç unutamadığımız ceviz ağacının tepesinde tepinirken biz, ayağıyla sabırsızca ritim tutarak bekler aşağıda. İnsek de gitse'dir. Heyecanla ve gözlerimiz dolarak kucağına fırlattığımız taze cevizin kınası, zamanın şeffaf ellerine işlemez. Ve ruhumuza heyecanla saldıran o meşhur ceviz kokusu, zamanın hiç de ilgisini çekmez...

Zaman yürümek ister. Sandığımızın ve tanıdığımızın, umduğumuzun ve yakıştırdığımızın tam tersi yazar onun kimliğinde.
Zaman yamalı giysiler giyer..Zaman tozlu...Zaman naftalin
kokulu...Zamanın cebi cam bilyelerle dolu. Ve topaç çevirmekten nasır tutmuş avuçları... Sanırız. Değildir
Sanmaktan yorulmayız.

Oysa en az bizim kadar farkındadır o, bizim "eskitmeyi" aslında ne de çok sevdiğimizi... Eski ev, eski araba, eski mahalle, eski sevgili, eski yıl... Adını eski koyup tavan arasına fırlatmaya bayılırız, herkesi ve her şeyi...
Tereddüt etmeden.
Fakat baş uçlarında uyumayı da ihmal etmeden. Çünkü biz zaman tavan arasında yaşar sanırız.

O elimizi tutmaktan çekinir ama, gidelim ister. Gözümüzü kör ettiğimiz yolun devamını görelim diye.. Ama biz ya tüm "eski"leri sırtlanıp katılırız ona - ki her adım bir ışık yılı uzunluğunda sürer, ya da " sen git, seni yavaşlatıyorum ben" edebiyatı yaparız. Zaman durur mu?
Çeker gider.
Ve biz, tavan arasındaki tozlu anılarından biri oluruz kendi ömrümüzün.
Elleri ceviz kınalı biz..Kalır, bir türlü gidemeyiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder