Benim de bir mahallem var. Adını ne yapacaksın, var işte. Gün
ışıdı, sokağa attım kendimi, ayakkabılarımın bağcığı açıldığında uçlarını içine
sokuşturduğum bir yaştayım. Kaç olduğunun önemi yok, küçük işte…
Bizim sokakta park yok inan. Çamurlu bir saha var, bazen
onun bile içine sokmuyorlar. O yüzden yarım saat kadar yürürüm üşenmeden biraz aşağıdaki
parkı güzel mahalleye. Ayakkabılarım eskidi bu yüzden. Güneşin ısıttığı metal
salıncakların izi var bacaklarımda. Annem sormaz hiç nedenini..Öyle işte..
Parkın tüm boş salıncakları benim, en az ait olduğu
mahalleli kadar severim. Nasıl sevmeyeyim, adım üzerimde; çocuk işte… Bir ağaç
var parkta gölgesinde cirit atar bakışlarım, inseler de tırmansam diye. Her
dalında ayrı meyve var, nasıl olur deme, oluyor işte…
Bir bekçisi var parkın, ağacın yanındaki sağlam kulübesinde.
Bildin, evet, pek bayılmaz o bize. Kesmek istedi ağacı, dalı camına çarpıyor
diye. Baltayla bir güzel adam edip, sobasında yakacak diye. Dalında meyve var,
kesilir mi hiç, düşünemiyor işte..
Ben bu mahalleden değilim ama ağacı en az diğer çocuklar
kadar severim, nasıl sevmem, bir durup bakın,
serin gölgesi ve renkli meyvelerine. Alınca eline baltayı, önünde dikildik direnip. Bekçi koşturdu peşimizden, kaçtık. Döndük ama hemen
sonra, parktan çıkmadık. Günlerce sürdü bu. Öyle ki ayakkabısı yeni çocuk kalmadı içimizde. Her mahalleden
onlarcası koştu biz ses verdikçe. Tanışmazdık, koşarken sevdik birbirimizi.
İnsan koşarken bir başka severmiş meğer diğerini, öğrendik işte.
Nereden baksan çokuz biz, sayımızın önemi yok, bekçiden çok
işte..Eline taş alanın yanağından öptük, koydu taşı yere. Bazen tuttu yakalayıp kolumuzdan bizi. Küçük yüzlerimizde yadigar bıraktı kocaman parmaklarının izini. Bazen düştük,
ekleyip kolumuzdaki bekçi izlerine kanayan dizlerimizi. Kimimizi kaybettik
parkta, seslendik aradık, bulamadık. Çok ağladık . Çocuklar ağladıkça daha
hızlı koşar, ve kimi çocuklar ağlasak da dönemez aramıza, iyi bilirim bizim
mahalleden. Koşarken ve dönerken, dururken bazen, düşüp gülümseyerek kalkarken,
ve ağlarken, tüm bunları nefesimiz kesilerek ve öksürerek yaparken, fark ettik ki dalı çoktan aşmış mesele. Nasıl olur deme, insan düşerken
daha iyi anlıyor işte.. Değil mi ki, topumuzu kapmış, alıkoyarmış kulübesinde.
Oyunlarımızı yasaklarmış rahatsız oluyor diye. Bizim sokakta hep yasak aslında.
Ama olsun, her sokak bizim. Fark ettik ki bağırıp korkutur olmuş, sesimizi
kısalım diye. Canı sıkıldıkça kulağımızı çeker olmuş, az ötede oynayalım diye.
Koştukça fark ettik. Koştukça benim sokağımda bir park bile olmadığını unuttum.
Koşarken yokluğu unutup, varlığın umudu doluyor insanın içine..Bu yüzden olacak, bir yandan ve hep bir ağızdan şarkılar da söyledik, bağırdık. Herkes kendini bağırdı önce, başta yadırgadık, sonra alıştık birbirimizin sesine. Biz
hep beraber koşarken, ilk defa ne güzel gülümsedik birbirimize öyle...
Bazen soluklanıp birbirimizin yarasını öptük, iyi gelirse
diye. Ağacımız yaşasın diye. Bekçi oyunlarımızı susturmasın diye, topumuzu versin
diye. Mahallemdeki maç sahasına dokunmasınlar diye. Tanımadığım kızıl saçlı
çocuğun canını bir daha acıtmasın, saçı örgülü esmer kıza bağırmasın, sarışın
tombul çocuğu her sabah caddenin karşısındaki bakkala ekmek almaya yollamasın
diye. Cebimizdeki yemişlere göz koymasın diye. Ağaca kıymasın diye…”Az ötede”
falan oynamak istemiyoruz diye…
Hep beraber ve günlerce koştuk.Düşüp kalkıp yorulduk.
Yağmur yağdı üzerimize. İnsan yağmurun altında daha çok örtüyormuş diğerini, fark
ettik. Yağmur dinmeden parkın dışında ve bir eski kaldırımda birbirimize
sokulup uyuyakaldık öylece. Uyandık sonra, duruyoruz şimdi. Bekçi durmamıza da kızıyor,
bana sorma neden, git sor, orada işte.. Ama ağaç kalacak yerli yerinde..
Nereden biliyorsun dersen, bir umut var içimde..Nasıl tarif ederim çocuk
cümlelerimle; umut işte.. Bekçi de yoruldu ama. Bence bizden çok yoruldu. Ağacı
kurtarmışa benzeriz, sıra topta ve yasaklanmış oyunlarımızda bence..Sence?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder