5 Ocak 2012 Perşembe

TABİ...BİTTABİ...



Şimdi sorsam size orta yerden,

gitmek mi, kalmak mı?
dinlemek mi, konuşmak mı?
yapmak mı, olmak mı?
sevmek mi, sevilmek mi?
Acaba ne dersiniz? Bu birkaç klişe soru ve fazlası, ve benzerleri, ve türevleri, benim "neden hep EVET?"imin cevabı olmasa, sormak aklıma bile gelmezdi..Ama pek çoğumuzun "hayır"fobisinin bu soruların cevabıyla öylesine ilintili olduğunu düşünüyorum ki, cevap almama pahasına sormasam rahat etmezdim..

Aslında daha işin başında benim cevabımı buldunuz..Ben ki cevapsız bir soruya niyet etmişim, demek ki ben "kalmak" demişim.."dinlemek" demişim.."olmak"...ve "sevilmek"...Anlayacağınız, ben biraz edilgenmişim.. İşte bu yüzden tahmin edersiniz ki, "hayır" benim koğuşun ağası değil... Çünkü ben, belki pek çoğu gibi, kırılmayı kırmaktan kolay bilmişim. Demek midir ki kırmamışım...Yok, onu da yapmışım, ama hiç istemeden..Bazen çok az isteyerek...Daha fazlası değil..En azından bana sorarsınız öyle..


Küçükken, annem ve babamın -öğretmen olarak- görev yapacağı bir köye taşındık. Okulun hemen yanında taştan bir ev yapılmıştı. Kooperatif diyorlardı adına. Köylüler babama bir de kümes yapıverdi, içine de birkaç tavuk... Kısa süre sonra yeni bir ev inşa edildi hemen yanı başına.Oraya taşındık. Önce anlamadım, neden taşınmıştık? Güzeldi bizim evimiz..Taştandı..Sıcaktı..Tavuklarımız ne olacaktı? Sonra babam "üzülme" dedi, "kümes hala bizim, zaten evler de bitişik..Bir de yeni arkadaşın olacak üstelik". Okula tayin edilen bir öğretmen ve ailesi içindi bu değişiklik. Bir de yaşıtım olan küçük bir kızları vardı..Buraları hızlıca geçeceğim...Bir gün bahçede oyalanıyorken, kümese takıldı gözüm. Hiç dokunmamıştım tavuklara. Korkar, uzaktan severdim. Kümese hiç girmemiştim; korkar, gözümü kapatır, içini hayal ederdim. Altın samanların altına saklanmış bembeyaz yumurtaları düşlerdim. Anneme yumurta götürsem, eve ekmek getiren baba gibi..Annem gurur duysa...Minik omuzlarım kabarsa..Bu hayalle bahsi geçen omuzuma cesaret konuverdi.. Daldım kümese, içi hayalimdeki kadar geniş ve görkemli değilse de hala gizemliydi. Zavallı tavuklar panikle koştururken dışarı, ben küçük ürkek ellerimle samanı karıştırıp yumurtayı kapıverdim. Hızla ve neşeyle, kalbim çarparak, iki adım uzaktaki eve koşup kapıyı tıklattım. O bizim kümesti ama, babama inanmıyormuşçasına, belki bunu yaptığımdan kimsenin haberi yok diye, paniklemeye başlamıştım ki, komşunun o sert bakışlı kızı karşımda beliriverdi. Donakaldım. Elini uzattı, çaktı "ver" işaretini. Nasıl da görmüştü? Hiç tereddüt etmeden duvara dayanıp arkama sakladığım yumurtayı uzatıverdim. Uzaklaştı..Annem kapıyı açtı, usulca, bakışlarım yerde, eve girdim.

Bunu şu yüzden yazdım; ben hayır'lara pek müsait durumlarda bile adeta "evet" kusuyorum hala."olur...tabi..bittabi.. hı-hı.." Hala, "bunu kesinlikle istemiyorum" diyemiyorum. Bazen "hayır" ları ertelemek uğruna yalanlar bile söylüyorum.
Gerçekten merak ediyorum, siz yapmıyor musunuz?
Siz o yumurtayı alıp, o küçük kızın buyurgan tavrıyla dalga geçerek, kapıyı açan annenize mi uzatıyorsunuz?
Siz "hayır" demeyi biliyor musunuz?
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder