2 Aralık 2012 Pazar

EDİMSEL KOŞULLANAmayanNLAR

Fare metal koridora konar konmaz temkinli ama seri hareketlerle ve küçük burnunu arada bir kaldırıp, havada saliselerce titreterek yol alıyor. İki sağ, üç sol, bir sağ ve iki sol sonra duruyor..Bekliyor.. O'nu en son aradığımda sesinde tuhaf bir şeyler vardı. Boğazını sık sık kibarca temizleyerek, kesik kesik..Neyse.. Arka ayakları üzerinde dikilerek bir fareden beklenmeyecek kararlılıkla ve 90'ı tek derece sollamayan bir bakış atarak, oturuyor. Çalıştığı restorana gittim, cam kenarındaki boş masayı tavsiye eden garsonu duymamış gibi yaparak L formundaki mekanın köşesindeki duvar dibine ilerledim. O çirkin köşedeki çirkin masa hangi akla hizmet rezerve edilmiş olabilirdi, bilemiyordum. Metal rezerve yazısını usulca yan masanın üzerine koydum. Ters koyduğumu farkedip düzelttim ve yerime oturdum. Garson ağzını açacak gibi oldu. "Çok kalmam, günün çorbasından yarım kepçe koyun, yeter" dedim. Suratını ekşiterek gerileyip gitti. Neyse.. Altındaki metal zeminin ısınmakta olduğunu o dakika anlıyorum, çünkü sabırsızlıkla dozajı arttırılan bu eziyetten sıklığı artan doğrulup kalkmalarla besbelli ön ayaklarını soğutuyor. Arka ayakları için yapılacak çok da şey olmadığından, doğruldukça küçük küçük zıplamaya çalışıyor.  Çorbam bittiğinde, sormama hiç gerek kalmadan, tahmin ettiğim gibi, artık o restoranda çalışmadığından emindim. Hesabı ödeyip, rezerve yazısını kirli tabağımın içine yerleştirip çıktım. Sokakta yürürken ağlayan bir insan görünce, üzerine hevesle onlarca senaryo döktürebilirsiniz..Size ve diğerlerine malzeme olamam. Bu yüzden aşağı sarkan dudaklarımı toparlayıp gülümseyerek döndüm eve. "Son aramam" dediysem, son konuşmam demek istedim. Evini bilmediğimden değil. Ama aradığın ve ulaşamadığın insanın evine davetsizce gitmek nezaketsizliktir. Tamamen yalan. Son çare, aradığınızı kesinlikle bulacağınız yere gitmekse, o çare değil, tüyler ürperten bir çaresizliktir.. Neyse... Bulunduğu bu koridorun ucu açık sonunda, birkaç çırpınma sonra plastik panel asansöre kendini atacağını çoktan öğrenmiş olduğu için, geri dönüp kaçmayı seçmiyor.. Nihayet koridorun açık ucu, plastik koridorla tamamlanınca heyecan yapmadan birkaç adım atıyor. Oturuyor. Canı çok yanmış olmalı. Ya da çok değil belki. Bunu öğretmek için defalarca denediklerini düşünürsek yani.. Biraz uğraşınca herşeyi unutuyor insan. Çabalamaktan vazgeçince, denklemin eşitlikten sonraki tarafına geçebiliyorsun. Dün oturmuş uzun süredir okumakta olduğum kitabın son sayfalarına dair son birkaç notu alırken, çaldı kapım. Tahminim, bunun aidat toplamaya gelen yönetici olduğundan yanaydı. Kapıdaydı. Yönetici değil. Yüzüne biraz baktım. Size özlemediğimi söylememiştim. Sonra kapıyı kapadım. Bu durumu kabullendiğimden bahsetmiştim ama. Neyse.. Fare labirentin oldukça sıcak metal kısmındaki metanetini tamamen yitirmiş görünüyor. Son koridorun kısacık ve acıtmayan plastik eklentisinde onu bekleyen ödüle birkaç adım atıp, ürkerek kaçıyor. Bekleyip dönüyor.. Sonra yine geriliyor. Ödülü öyle çok istiyor ki, hayalinin gerçekleşmesini takiben hikayenin başa sarılacağından emin olduğu halde, birkaç tereddüt sonra, yolun sonundaki peynire saldırıyor. Biraz düşününce, tereddütten hoşlanmadığımdan ve O'nu aramak istediğimden emindim. Aradım. Sesinde yine tuhaf bir şeyler var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder