26 Ocak 2013 Cumartesi

Sosyal Hastalık




"-Kaç kez deneyeceğiz daha?"

Yan masada sessizce kıyamet koparan bir çift var.Onları duymamak için pipetin boş şişenin dibindeki ucuyla son birkaç damlayı havaya gürültüyle karıştırarak içime çekmek zorunda kaldım, ama kulaklarım iyi duyuyor, ve rahatsız oluyorum uyarımı takan da yok, yan yan bakan garson dışında. Randevularına geç kalmayı benim kadar çok seven arkadaşımı beklerken, çantama dörde katlayıp şıkıştırdığım mizah dergisini çıkarıyorum, ikinci içeceğim benden pek hoşlanmamış garsonun elleriyle masama özensizce bırakılırken.

"-Dün saatlerce bekledim aramanı.. Ben uykusuz kalmak için mi sevdim acaba seni ?"

"-Arasaydın o zaman. Neden aramadın? Aramalara mı kapalı telefonun? "

Üniversite yıllarımız beraber, aynı evde geçti.Birbirinden geçimsiz iki insanın kalabalık amfide birbirini tanıyıp bulmasını ve senelerce attıkları her adımın aynı yere çıkmasını tesadüfle açıklamanız ikna edici olmayacaktır. İnsanların hastalıklı ortak yanlarının en az yüzleri kadar görünür olduğunu anlatmayı denerseniz, dikkate alınacaktır fikrimce.

"- Neden, sözcüğünü Merhaba'dan bile sık kullanıyorsun"
"-Dağarcığıma daha sevimli sözcükler eklememiş olmak senin tercihin..Üstelik hemen her cümleye "ben" diye başlamak kadar hayal kırıklığı yaratmıyor dinleyende"

O kadar aynıydık ki, birlikteyken üçüncü şahısların anlamayacağı aptal şakalar yapmaktan ve karnınızı tutarak saatlerce gülmekten dertleşmeye vaktinizin kalmadığı dostluklarınız gelsin hafıza gözünüzün önüne..Karşınızdakine ne kadar benziyorsanız, acılarından o denli büyük bir ustalıkla kaçar olursunuz. Aynanın karşısında durdukça daha çok kusur bulmuyor olsak, içimizdeki narsist canavar kaçmamızı salık vermezdi, eminim. Bu yüzdendir ki, zaman geçtikçe paylaşımlarımız tükenmeye, birbirimizde kendi zaaflarımızı; yüzü aşınmış tutkularımızı, ikiz yalnızlığımızı ve sayısız benzer eksikliği gördükçe, odalarda karşılaşmak ve yemek masasına beraber oturup, faturayı yatırma sırasını birbirimize hatırlattığımız anlardan başka kalanımız yoktu bizden geriye..

"-Gitmeyi düşünüyorum"
"-Böyle erken?"
"-Öyle değil, sahiden gitmekten bahsediyorum"
"-Ayrılıp kavuşmaktan yalama oldu kollarımız, yapma yine, ne olursun"
"-İtalya'ya..Lecce'ye.. Sana bahsetmiştim, kabul edildi başvurum"
"-.....

Sonra tüm biriktirdiklerimizi öfkeyle akıtıp ayrı evlere çıktık.Hani yılların iyi-kötü onca paylaşımını, anısını ve hatrını olabildiğince saygısızlıkla buruşturup attığınız türden bir kopuş. Size uzaktan bakanların ve kusursuzluğunuza inanmış dostların, "tüh!", dediği türden "Niye böyle oldunuz siz?Siz....."  İnsanın kendine kopyası kadar yakın olan bir ruhla, aynı hayatı ya ardıl  ya eş zamanlı  tepkilerle sürdürmesinin ne kadar tahammül zorlayan bir tecrübe olduğunun farkında olmayanların o saçma soru cümlelerine "Biz.. ne? Neymişiz ki biz? Ne sanıyordunuz acaba, benzerliğimiz, varoluşumuzu ikiye katlayıp dünyayı kurtaran bir koalisyona mı dönüşecekti?Biz... ne?!" diye bağıra çağıra ve omuzlarından itip acıma sözcüklerini uzaklaştırmak istersiniz hani..Öyle bir kopuş.. Öyle gecikti ki, ve yanıbaşımdaki çift öyle derin sustu ki, öyle sıkılıyorum ki..Mizahın tamamlayamadığı bir sıkılma aralığı.Dergiyi itiyorum kenara.

Sevimsiz garson elimde evirip çevirip plastik formundan olabildiğince faydalandığım pipete elini uzatırken başka bir şey isteyip istemediğimi soruyor,cep telefonumu kulağıma götürürken, sırf kabalığına ithafen kaşlarımı kaldırarak veriyorum yanıtımı. Çalmaya başlar başlamaz da kulağımdan indiriyorum çünkü O da tıpkı benim gibi geç kalacağı ya da hiç katılmayacağı randevunun sadık tarafından gelen aramaları sessize alır.Aramamın tek sebebi O'nu strese sokmak ve işin trajik boyutundan mümkün olduğunca verim almak aslında.

Uzun bir sessizlik sonra yan masanın düşük volumlü kıyameti kaldığı yerden devam ediyor. Kıyamet ne kadar sessizse, kulaklarınız o kadar net duyacaktır, benim kadar eminsiniz buna değil mi?

"-Son ana kadar söylememen seni hafızamda tamamlayan son detay olacak"
"-Kesinleşmemiş durumlara dair açıklamalar yapmak, tutulmayan sözler kadar başarılı olduğun bir alan. Sen değilim neyse ki.."

Son senemiz aynı sınıfta geçti..Her gün, saatlerce ve yaklaşık yirmi metrakarelik alanda bir kez olsun pişti olmayan bakışlarla bir yılı devirerek, ortak başarılarımıza bir yenisini ekledik. Duvara asılı ders notlarında gezinen işaret parmağım, sıra onun ismine gelince teması kesip, sonraki isme dokunarak devam etti yoluna hep, ve aynı şeyi O'nun işaret parmağının da yaptığından emindim..

"-İyi de oldu aslında. Yıllardır aynı beceriksizlikle sevmeye çalışıyoruz birbirimizi. Bitirmek için öncekilerden daha fiziksel bir nedenimiz var artık. İyi ki gidiyorsun aslında."

Söylemek istediği bu değil adamın.Ama söylediği bu, çünkü gurur çoğu insanın aşağılamış rolü kestiği en etkili ilacıdır ikili kangrenin.Üniversite yıllarını geride bıraktıktan birkaç yıl sonra internetten bir mesaj gönderdi bana.Yaşadıklarımızı iyi yönüyle hatırlamayı seçtiği bir gün olsa gerek. Beni kaybetmenin yıllar sonra bile canını acıttığından bahsetti, beni tekrar görmeyi çok istediğinden, tabi eğer ben de istersem'di.

"-Haklısın. Aksini söyleyip ve bileklerimden sıkıca tutup, kalmam için yalvaracak bir sevgili olmadın hiç, en çok da bu yüzden tereddüt etmeyeceğim gitmekte. Bize daima "hata" benzetmeleriyle yaklaştın.Çok alışıldık bu."

Söylemek istediği bu değil kadının. Ama söylediği bu, çünkü terketmek çoğu insanın trajediyle özdeş tariflediği, en etkili ilacıdır sevilmemişliğin. Bu gün buluşacaktık ama gelmedi farkettiğiniz üzere..Daha sonra, saatler sonra arayıp en uykulu sesiyle, uyuyakaldığından, dün arkadaşlarla ne de çok içtiğinden, çok çok üzgün olduğundan bahsedecek. Ben de, ah, hiç önemi yok, daha uygun bir zamanda yeniden deneriz deyip, sıranın bana geleceği buluşmayı bekleyeceğım.Biz birbirimizi içten içe çok severken, birbirimizin canını yakmaktan asla vazgeçmeyecek iki dostuz işte. Sizin de olsa gerek, karşı taraf size çok benzediğinden, tutunmaya çalışan yanlarınızı sabote ederek tükettiğiniz bir dostluğunuz. Kadın masadan sessizce kalkalı çok oldu. Sessiz kıyametini masadaki adamın üzerine yıktığını sanarak.."Sanarak" dedim çünkü, içinde aşk olsun ya da olmasın, iplerin kopuşuyla kimselere hissettirmeksizin rahat nefes alan bir tarafı vardır her ilişkinin. Gözyaşı döken taraflardan biri teatral başarıdan ibarettir. Beni aradığında telefonu açıp, açıklama yapmasını, özür dilemesini zevkle dinleyeceğim.Gelmeyeceğinden emin olduğumdan, O'nu randevulaştığımız yerde değil, bambaşka bir mekanda beklediğimi itiraf edersem, kaybetmiş gibi görünmekten zevk alan insanlar hakkında bir küçük fikriniz daha olacaktır.

Garsona fena sayılmayacak bir bahşiş bıraktım.Kabalığı mazeret değil..Kaybetmiş rolü yapmanın hazzı hatırına..Şaşırttığımdan emin olmak da benim ödülüm. Bir tür hastalık..Sizin de olsa gerek bir ince sosyal hastalığınız, ayıplamadan önce, o  meşhur ve kullanmaya zorunlu tutulduğunuz  maskenizin altındaki yüzü şöyle bir yoklayıp düşünün..Olmaz mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder