28 Ocak 2013 Pazartesi

Düşmekten Korkmadıkça, Uçmaktan Vazgeçmeyenler



-E uç yani..Ne var..? Düşse ölüyor mu insan?
dedim O'na.. Bazen kendi içinden söktüğü kabloyla başka hatlara bağlıyor insan kendini..En çok da sevdiklerine çekiyor o kaçak hattı..O'na biraz yazıp haddimi bilme kaygısıyla susunca, sustuklarımı kendime saklayacak bir akıl ve gönül genişliğim de olmadığından, buraya çekildim yine.

Bu türden bir anlatma ihtiyacına biraz da şu yüzden sürüklenmiş olabilirim; bugün internet okumalarım sırasında oradan oraya kontrolsüzce, ağırlıklı olarak sanal ortamın "laf lafı açıyor"u denebilecek "link"lerle savrulup, "özgüven ve cesaret" üzerine yazılmış bir makaleye çarpınca başımı, irdeleme ihticayıyla son soluğu ilgili alıntılarda aldım.

Tamamına hayran olmadığımdan,  ilgimi çekmiş pek azına yer vereyim devam etmeden önce:

“I have great faith in fools - self-confidence my friends will call it.”
Edgar Allan Poe, Marginalia  



“If being an egomaniac means I believe in what I do and in my art or music, then in that respect you can call me that... I believe in what I do, and I'll say it.”
John Lennon 


“Because one believes in oneself, one doesn't try to convince others. Because one is content with oneself, one doesn't need others' approval. Because one accepts oneself, the whole world accepts him or her.”
Lao Tzu 



“I'm not insecure. I've been through way too much f**king sh*t to be insecure. I've got huge balls. But I've been humbled. That makes you grateful for every day you have.”
Drew Barrymore


“Fear? What has a man to do with fear? Chance rules our lives, and the future is all unknown. Best live as we may, from day to day.”
Sophocles, Oedipus Rex 


Ruhumuzu, ve karakterimizin ustaca zulalanmış zaaflarını bizden de iyi biliyormuşcasına, bir sele limondan bahsediyormuşcasına basmakalıp tespitlerden aldığı güçle çılgınca satan kişisel gelişim zımbırtılarından kopmuş satırlar olmayacak bunlar, ürkmeyin. Bu alıntıların ne kadarına katılacağınızı merak ettiğimden değil, tamamına onay vermeniz beklentisiyle hiç değil, ki onu ben de yapmıyorum, üzerine edeceğim bir iki kelam öncesi, yazımdan da -çelişkili olacak ama- bağımsız birer önsöz olsunlar diye daha çok..


Lise yıllarımda yazmayı sevdiğimi bilen ve teşvik etmekten yorulmayan müdür yardımcısı, ders arasında odasına çağırıp, bir kompozisyon yarışmasından haberdar etti beni. Aynı günün akşamı, hevesle tamamlanmış olacaktı. Teslim ettiğimde kendimden ne kadar emin olduğumu anlatamam. Aynı hafta içinde, başka bir okuldan, kanaat notuyla edebiyat dersindeki eksikliğini gidermek için yardım isteyen arkadaşım, bir kompozisyon yazmamı rica etti. Ricasını kabul ederken, yazacağım konunun yarışma konusu olduğunu farketmemiştim. Kendimce O'nun işine yaramasına uğraştığım, kesinlikle özendiğim ancak sipariş olduğu gerçeğinin aramıza koyduğu mesafeyi inkar edemediğim, "şişirilmiş" ama özüyle aşk yaşayamadığım bir yazı yazdım. Birkaç hafta sonra, öğretmenim mansiyon ödülü aldığımı söyledi. Hayal kırıklığı yaşattığına değinmeden geçmek samimiyetsizlik olur, ancak il genelinde eli kalem tutan onlarca genç varken, bu ikincil başarı üzerine çok da düşünmeden heyecanla ödül törenine katıldım.

Törende şunu öğrenme fırsatım oldu; arkadaşım için yazdığım kompozisyon bir şekilde yarışmaya katılıp, birincilik ödülü almıştı. Bunu bilmiyormuşcasına elini sıkıp tebrik ettim O'nu.. Gerisi pek mühim değil; tuhaf olan, bazen arkasında durduğunuz özgüvenin, "genel"in, "otorite"nin, ya da adına "sistem" deyin, keyfinizce ( bu noktada sözcüklerden çok neden oldukları şey önemli), umduğunuz ve beklediğiniz şeyin üzerine sapladığı fiyat levhasının, sizin içsel enflasyon oranlarınızla uyuşmayabiliyor oluşu. O durumda, size kalan, özgüvenin sizi sizden çıkana kadar sırtlanıp, bir tür harici karar mekanizmasıyla karşılaşır karşılaşmaz, sırtından atabileceği gerçeğine hazırlıklı olmak..O gün, genel kanıyla verdiğim savaşın skorunu takip ederken yıkıcı olan, inandığımın değil, inanmış gibi yaptığımın kabul ve takdir görmüş olmasıydı..Bu, belki özgüvenden de çok, özgün olma uğraşına atılmış bir tokat gibiydi. Ve o yıllarda hemen hepinizin yeteneğini yoğunlaştırdığı alanlarda kazandığı başarıların varlığından emin olarak, hikayemdeki başarı öyküsünü göstermeye çalışan bir zavallı olduğum hissine kapılmamanızı rica ediyorum. Zira bu anıda, inancım inançsızlığıma mağlup olmuşsa da, başka bireye, ya da mevzunun ta kendisine mağlup olup, kafayı gözü dağıttığım yenilgilerim de oldu çokça.


Benzer pek çok hayal kırıklığı var kuşkusuz; ironik oluşu bu anıyı hatırda kalma açısından güçlü kılıyor olsa da, özgüvenle dolup taştığım pek çok durumda yanağımdan dalga geçerek makas almış türlü sonuçlarım var. Aksini de sıkça yaşadım, özgüvenin güçlü ve olumlu sonuca katkısıyla harika bir yardımcı oyuncu olduğu anılarım da var elbet. Hepsi aynı damar atsın diye didiniyor. Uçmaktan korkmayacaksanız, yer çekimi yasasıyla eriyebilecek kanatlarınız olduğu gerçeğini kabullenerek başlamalısınız kendinize inanmaya. Tüylerinizi ürperten yoğunlukta bir özgüven ve onun doyurduğu inançla yola çıkıp, kapıların yüzünüze kapandığı anları düşünürseniz, özgüvenin başarmaya tek başına yetmeyeceğinden emin olabilirsiniz. "Siz" öznesiyle tamamlanmış bir ifade olsa da, tamamen kişisel bir çıkarım tabi bu nihayetinde kendi yaşantımdan yola çıkarak vardığım..

Yine de ve en az çoğu zamanki kadar çelişerek anlattıklarımın tamamıyla,  ekleyerek bitirmeli:

Özgüven düşmeye engel değilse de, uçmaya da mani değil. Düşmekten korkmadıkları sürece, uçmaktan vazgeçmeyenlerin o özünde naif ama genelde çılgınlığa ya da yalnızca cesarete yorulan gerekçesi bu  işte..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder