Sırada oturuyorum. Bazen kalkıp geziniyorum açık pencere
bulurum umuduyla.
Duvar boydan boya cam, hiç pencere yok.
Duvar cam. Pencere yok.
Camlara yükleniyorum bütün ağırlığımı vererek avuçlarımın
içine.
Ağaçları izlerken, her seferinde dallarındaki çiçeklerini
kokusunu daha çok merak ediyorum. Cama dayıyorum burnumu, içime çekiyorum bir iki
koku zerreciği bulur da gömersem ciğerlerime diye.
Ne imkansız şeyler umuyorum..
Sırada oturuyorum. Oturduğumda gerçekten iyi yapıyorum bunu.
Dizlerim hareketsiz, soğuk kara metalini öpüyor masamın. Sıram ahşap ancak
metali aratmayacak kadar soğuk. Üşüdüğüme direnmeksizin oturuyorum. Önümdeki
saman kağıdını havaya kaldırıp ışığa tutuyorum. Binbir hayal gösteriyor bana
içine saklı sıkıştırılmış krem-kahve gölgeler.. Sıramın üzerine koyuyorum
sonra. Kimse yok burada. Merak ederseniz, kapı da kilitli. Hiç çıkış yok..
Belki, çoktan çıkarılıp ardiyeye atılmış sobanın duvarda
bıraktığı öksüz delik?…Olmaz değil mi..
Yazacak bir şey bulamadıkça duvarın köşesindeki plastik çöp
kutusuna sokulup, omzumu duvara dayayarak kalemimi açıyorum.Kalemimin ucunu
kırana kadar çeviriyorum. Kırılınca yerime oturuyorum.
Sırada oturuyorum. Bazen kalkıp dışarıdaki seyyar satıcıyı
izliyorum. Uzun sopasına nizamla tutturulmuş sarı ve pembe pamuk şekerlerin
tadını merak ediyorum. Alnımı duvara dayıyorum.
Duvar boydan boya cam, hiç pencere yok.
Duvar cam. Pencere yok…
Önümdeki kağıdın yüzündeki kırışıklıkları izliyorum.Defalarca
kağıttan gemi yaptım ben. Yüzdürecek deniz yok. Açtım. Uçak yaptım. Henüz
havalanmışken yapışıp cama, titreyerek düştü önüme. Açtım. Şapka yaptım. Güneş
yok. Açtım..
Bazen bir öfke sarıyor, çizmediğim her şeyi siliyorum
kağıttan. Çizmediğini silmek daha zor. Nerede duracağını bilmiyor insan.
Yeterince iyi olduğundan emin olamıyor. Yeterince yok ettiğine ikna olamıyor.
Kara tahtanın üzerinde tıkırdayarak gezen bilge sarı
tebeşirim benim… Neyse ki o var. Başka hiçbir şeyin içime konmadığı, hiçbir
türlü içimi sarmadığı, penceresiz kapısız
ve kokusuz bu odada, önüme konmuş kalemi bileyip küçültürken öfkeyle, o
bitmesin diye tahtaya fazla bastırmadan titizlikle yazıyorum. Gece olduğunda
tahtaya yaklaşıp alıyorum elime, ya da o beni eline, inanın emin olmak zor. Yüzüme
gülümseyerek yaklaştırarak kokluyorum önce. Sonra tahtaya usulca
dokunduruyorum. Ay ışığının aydınlattığı bu sınav odasında, yazarak anlatıyorum;
uçuşturarak tozunu keyifle ve tahtanın pürüzsüz yüzeyinde gezinerek, gülümseyerek
dinliyor. Sonra o anlatıyor. Onu okurken ölebilirim. Bana camın ardındaki
kuşların seslerini ve ağaç dalındaki bahar çiçeklerinin kokusunu, kapının açılacağı
anı, sınavı vereceğim günü anlatıyor. Yalanı
olmasın diye uyarıyor bazen:
“Dışarıda bazen kar yağar, hazır mısın?”
Tahtaya kocaman bir “Evet” yazıyorum.
“ Tüm çiçekler kuruduğunda yaprakları toplayıp toprağı temizlemen gerekecek,
yapar mısın?”
Cevabı yineliyorum.
“Bazen bir bankın üzerinde üşüyerek uyumalısın, korkar
mısın?”
Küçük bir “Hayır” yazıyorum.
Gülümsüyor sarı bilge tebeşir..
Gün ışımaya başlayacağı konusunda uyarana dek yazıyorum, okuyorum,
yazıyorum, okuy..Uyuyakalıyorum öylece ayakta ve kara tahtanın önünde.
Uyandığımda yerime oturup uzaktan okuyorum yazdıklarımı.
Sonra yaklaşıp sessizce siliyorum, yer yaparak sıradaki geceye.
Bir sınav..Bir sorusuz sınav.. Haliyle cevapsız.. Nasıl
geçileceğine dair tek bir kriter yok. Varsa da tahmini zor. Boğazımı
ıslatacağım bir damla su yok. Zamana konmuş sınırlar yok. Bir ölümsüz sınav.
Bir sonsuz.. Yan odada duvarı çaresizce yumruklayan bir başkasının sesi geliyor
ara sıra. Dışarıyı gören cam duvar dışında her bir duvarın arkasında başka
birinin sınavı var biliyor musunuz? Tabi ki biliyorsunuz..
Bunu anlıyorum. Herkes için geçerli olanı yaşıyor olmayı
anlıyor, adaletten hoşlanıyor ve itiraz etmiyorum. Duvarları falan yumruklamıyorum
beklerken. Kimisi camın dirayetini test ediyor yan odada bazen. Camların
kırılgan olmadığını anlayınca son buluyor gürültü. Bazen bir kapı gıcırtısı
duyuyorum. Kendi kapıma koşup, kalbim çarparak kulağımı dayıyor, koridorda
keyifle uzaklaşan yabancı adımların zeminde bıraktığı özgürlüğün sesini
dinliyorum. Çok imreniyorum. Herkesin bir zamanı var, anlatmak boş. Zira benim
kadar iyi biliyorsunuz. Yan odadasınız. Kendi sınavınızda. Soluk alıp
verişinizi duyuyorum.
Duvarınız boydan boya cam, hiç pencereniz yok.
Duvarınız cam. Pencereniz yok…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder