29 Temmuz 2013 Pazartesi

DÖNÜŞÜM KUTUSU




Kapıyı sessizce kapayıp topuklu ayakkabılarımın ucunda acı çekerek koşuyorum koridorun ucundaki asansöre.İşe geç kalmış değilim.Asansörün önünde bitmeden tam, uzanıp avucumun içiyle sertçe basıyorum düğmeye. Bir alt kattan geleceğini fark edince sessiz ve derin bir oh çekiyorum.Çok sessizce.. Birkaç gündür yaptığım üzere kabine adım atar atmaz rahatlıyorum. Kapı kapanınca koridorda depar atan topuklarının sesini duyup hızla düğmeye saldırıyorum ancak bu kez olmuyor. Kapıyı aceleyle açıp asansöre dalıyor. Koşarken sarsılan topuzunu avuç içiyle yoklayıp aynaya hızlıca göz atarken o, suratımı düşürerek düğmeye basıyorum. Başını kaldırıp olmasından korktuğum şeyi yapıyor; kocaman gülümseyerek "Günaydın!" diyor..Bir iki saniye içinde hızlıca ona içimden geldiği şekilde mi yoksa içimin elvereceği şekilde mi yanıt versem diye neredeyse bomboş bakan gözlerimi gözlerinden ayırmadan düşünüyorum. Teslim olup, ben de bir o kadar genişçe gülümseyip "Günaydın" diyorum.Geçen iki saniye boyunca, gözlerime bayram şekeri yerine bayram harçlığına uzanan çocuk gözleri parıldıyor birden, boş bulunup tekrarlıyor o neşeyle "Günaydın.." İki metrekarelik demir yığınının içinde baş başa kaldığımız bu apartman, kare şeklinde tasarlanmış çirkin bir mimarinin kustuğu yıllanmış lojmanın bloklarından biri. Tüm sakinlerinin aynı rutini yaşadığı, tuvalet kapılarının sabahın aynı saatlerinde açılıp kapandığı, beş servisin onar dakikalık aralarla kapısının önünden kalktığı, akşam aynı saatlerde kafası önüne düşmüş memurların asansör kabininden inerken gönülsüz vedalaşmalarıyla birer birer on metrekarelik stüdyo tipi dairlerine dağıldığı ,bej rengi bakımsız dış boyasından rehavet akan bir şekilsiz blok işte..Ben ona "dönüşüm kutusu" diyorum aslında.

Risk almaktan hoşlanmadığımdan ve biraz da, müdürün selamımı mümkünse biraz daha az ekşi yanından alışıyla güne başlamayı çelimsiz de olsa uğur saydığımdan, genelde ilk servise binerim. Ancak o işe başladığından beri son servise kadar bekliyorum. Bekliyordum. Bugünden sonra pek de önemi yok..Aslına bakarsanız, bu son servise kalma işi ona has bir plan da değil. Bulunduğum blok ne zaman işe yeni başlayan bir memur yutsa, deneyimleyip sonucundan bazen memnun kaldığım bir yöntemdir bu. Bugün de işe yaramadı işte..

Beş katı ağır ağır indikçe, gözlerimi hemen önümde yukarı akan çirkin duvara büyük dikkatle dikmiş, bitmesini bekliyorum. Onunsa vücudu duvara dönük olduğu halde "günaydın"da kalmış yüzü gülümsemekten vazgeçmeden ısrarla beni izliyor.Yalandan öksürüyorum bir adım geri çekilip. Ona malzeme vereceğimi hesaba katmamış oluyorum böylece. "Geçmiş olsun"diyor. Bir anlık kibar ve sırıtkan bir bakış atıp "teşekkür ederim"diyorum, hala hasta olduğumu düşünmesinde fayda görüyorum, bir ihtimal serviste yanımda oturmaya kalkmazsa diye.."Son servisi kaçırmamışızdır değil mi?" diyor. "Yo.." diyorum. Kısa kesiyorum çünkü yanıma oturma ihtimali her cümlede artacak. "Yeni başladım da, kestiremiyorum hala"diyerek her şeyi başlatmış oluyor asansör zemin kata otururken. Kapıyı açarken yüzüne kaçamak bir bakış atarak, "hayırlı olsun" diyorum. Hızla yürüyorum, yanımda koştururken gülümsemekten vazgeçmediğini sesinden görebiliyorum yüzüne bakmadan.."Teşekkür ederim. Üç gün oldu. Bakalım işte.."
Cevap vermiyor, riyakarca gülümsüyorum sadece apartman kapısından çıkarken.  Kendimi servise atıp, en arka koltuğa, cam kenarına oturuyorum. Zira şu dakikadan sonra ikili sıranın ikincisi olarak oturursam, onca boş koltuk varken niyetimi açık edip nezaketsizlik etmiş olmak bana göre değil pek. Sorun da bu zaafım zaten. Anlatacağım.

Yanıma oturup çantasına kucağına alıyor. Hiç istemiyorum onun bahsini etmeye can attıklarını dinlemek. Ancak on dakikalık yola ne sığıştırırsa bir parçası olmak durumunda kalacağım. Bana sığınacak. Yalnızlığını benim üzerimde yatıştıracak. Tedirginliğini benim üzerimde atacak. Yeni işini ve yeni evini, dolayısıyla benim sekiz senedir bir parçası olmaktan yıldığım hayatı ilk günkü saçma heyecanlarıyla benimle paylaşacak. O konuştukça üstüm başım umut kokacak. O sordukça ağzım dilim yalan kusacak.. Zira ona hevesle koyulduğu bu yolun ondan neler çalacağını acımasızca ve içten içe hazla anlatacak onca insanla dolup taşan bu lojmanda, bula bula beni buldu. Olasılıkla önceki günaydınlarından, yani meslektaşlarımdan yüz bulamadığından..Sekiz yıldır tanıdığım ve haz etmediğim her insana dair fikir danıştıkça, ilk fırsatta ayakkabılarımı dahi giymeden koşarak uzaklaşacağım bu silik hayata yüklediği umutlarından bahsettikçe yorulacağım. İş bitip kendimi evime atmak istediğimde beni yemeğe davet edecek evine. Önüme utanıp sıkılarak lapa olmuş ilk pilavını koyacak. Bazen kapımı hevesle tıklatıp kahve sohbetine yeltenecek. Sabırla dinleyip, yine sabırla anlatacağım kahvemi ikram ederken. Üzülmesine dayanamayacağımdan dinlemelerim de cevaplarım da birbirinden yalan olacak..Sonra ne mi olacak?

Şöyle olacak; başladığı noktadan kendi tecrübeleriyle hızla artan bir ivme edindikçe, soruları azalacak, dinleme arzusunun yerini anlatmak alacak. Daha az gülümseyip, "günaydın"ın volumü gittikçe düşerken, yemek davetinin yerini işle ilgili sorunlarının çözümüne yönelik kısa iş ziyaretleri alacak. Önceleri heyecanla ve neşeyle paylaştığı günlük tecrübeler, yerini daha kıdemli bir başka memurun ona o günü nasıl da zehir ettiğine bırakacak. İçimden "elindeki dosyayı suratına patlatıp çantanı alıp çıkmalıydın" geçerken, "aranı iyi tutmanda fayda var, sorun büyümesin" çıkacak ağzımdan. İçimden "bence ciddi ruhsal sorunlardan muzdarip o" geçerken, ağzımdan "aslında keyfi yerindeyken çok tatlı insandır inan, sıkma canını" çıkacak.. Beni halihazırda yalanlarından sıkıldığım hayatın en kaçmak istediğim odasında ağlama duvarı edinecek..Ve çok geçmeden olması gereken olacak. ..Dönüşecek... Ona haksızlık yapan, onun canını acıtan ve tüm özel sorunlarını hiyerarşinin sunduğu tatmin sunağında çözen kim varsa, onlarla asansörde denk gelmek, selamlaşmak isteyecek. Bir süre sonra beni görmemiş gibi davranıp onların yanına oturacak. Onlarla samimiyet kurma çabasının dışına iterken beni, ona bugün asansörde yaptığım şeyi, o bana asla yapmayacak..

Olacakları adım gibi biliyorum, zira defalarca yaşadım. Tekrarı olmaması adına, o ilk günaydın'a gülümseyerek karşılık vermeyenlerden olmam gerekirdi. İş yerinde masama danışmaya gelme cesareti dahi gösteremeyeceği sertlikte ve lojmanda kapımı bırakın kahve, tuz istemek için dahi tıklatamayacağı soğuklukta biri olsaydım eğer..Yazık ki değilim. Ofiste ve lojmanda, bu hayatın gerektirdiği hiç bir dönüşüme izin vermediğimden, kendi  dipsiz yalnızlığımı o zengin riya partisine tercih ettiğimden, doğal olarak dışlandığım o stüdyo tipi, açık ofis özgürlüğündeki zavallı hayatıma, ondan başka hiç kimsenin girmeyi tercih etmediğini keşfeder keşfetmez, dönüşecek...Tercihli yalnızlığımdan çıkaracağı nihai sonuç, diğerleri gibi beni yok saymak olacak.

Her gün bindiğim ilk servis, yanım boş olduğu halde kalkar normalde. Önümüzdeki birkaç hafta böyle olmayacak. Şimdi bana dönüp, defalarca duyduğum cümleyi gülümseyerek kuracak, "Ben falanca, memnun oldum...? Kısa süre sonra umurunda bile olmayacak adımı söyleyeceğim gülümseyerek..






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder