2 Şubat 2013 Cumartesi

Onlar Gibi Olmak





-Nerede durup vazgeçeceğini bilmelisin, dedi çocuğa öğretmen. Çözümü uydurmaya devam edersen, dönem sonunda karneyi eline aldığında dalga geçmek neymiş göreceksin.

Çocuk tahtaya sürttüğü tebeşirin gözle seçilmeyen bir kaç zerrisini ağzının içine alarak yutkundu, sonra açıp ağzını,
-Ama hocam, dedi.. Bu şekilde de ulaşılıyor sonuca.

Öyle olmadı işte.. Çocuk sırasına oturduğunda, arkadaşlarının kıkırdanmalarına ve öğretmenin elindeki bordo, deri kapaklı küçük deftere düşülen nota bakılırsa, o şekilde falan ulaşılmıyordu sonuca. Alternatif çözümlerin üstü çiziliyor, ardısıra gülünüyordu..

"Tek yolla ulaşılır tek bir sonuca, alternatif diye bir şey yoktur"...diye fısıldadı çocuk, kendi kulaklarına.

"Kimse ne düşündüğünü önemsemeyecek. İnsanlar tek çözüme götüren yolu da tekilleştirerek uzlaşmayı tercih eder" diye yankılandı, demin kurduğu cümle farklılaşıp üreyerek beyninin içinde..

Zil çaldığında, sınıf boşalana kadar bekledi yerinde. Böylece alaycı bakışları önden uğurlayıp rahat rahat yürüme olanağı yaratmıştı kendine. Son iki öğrenci şakalaşarak çıkarken, masanın üstünden topladığı kitapları alıp, kızarmaktan ders sonuna kadar vazgeçmemiş yüzüne siper ederek kalktı masadan. Koridorun kirli gri-mavi duvarlarının arasından lavaboya damlamış yağ damlası kadar ağır ve yerini yadırgayarak yürüdü. Aslında odasının kapısından yatağına yürürken de buydu hali. Çöpü atmaya çıktığında da..

Koridor bitip, köşeyi dönüp ve birkaç adım daha atıp, merdivene de uzatıp ayağını, ikinci basamağa hafifçe konmuş lacivert rugan ayakkabıları farkedince, geri aldı adımını. Lacivet parlak ayakkabı ucundan yukarı çıkıp, yuvarlak dizlerden daha yukarıya , dizlerin hemen üstündeki gri kalın pileli etekten yukarı azimle tırmanarak, eteğin beline özenle sıkıştırılmış bej gömleğin düğmelerinde tek tek yükselerek, düğmesi açık bırakılmış yakanın içine hiç de saklanmamış, ama bir şekilde sahibinin saçlarıyla kısmen örtülmüş boynunun üstünden ifadesizliğe gizlenen o yüzün sahibini, kızı tanıyordu biraz.. "Biraz " tanıdığınız yüz,  çok iyi tanıdığınız yüzlerden daha çok sır saklıyor olabilir size dair..Bu kızı görmüştü daha önce ama nerede, nerede,nerede...İçinden sorduğu soruyu, kız araya küçük bir kahkaha sıkıştırarak cevapladı:

-Üç senedir aynı sınıftayız seninle..Orada görmüş olabilir misin; hafta içi her gün, günde sekizer saat?

Yüzü artık daha kırmızı olmalıydı. Yüzüne çuvallanan nabzı ne kadar emrediyorsa, o kadar kırmızı olmalıydı şimdi. Nasıl görmemiş olabilirdi? Sınıfın en arkasında oturuyordu çocuk, duvar kenarında, en köşede. Kör noktasına denk gelmişti üç sene boyunca belki. Kız sessiz ve silik biri olup, hemen önünde oturuyordu belki senelerdir? Kız yalan söylüyor olabilirdi ya da.. "Dur." diye fısıldadı kendi kulaklarına," Alternatif çözümler uydurmak yok. Biraz beklersen öğreneceksin gerçeği."

Kızı yanıtlamadı ama merdivenlerden aşağı inmeye başladığında,  kendi ayakkabılarıyla senkronize inmeye başlamıştı lacivert ayakkabılar. Başını kaldırmaksızın görebiliyordu kızın hala gülümsediğini..Niye yürüyordu ki onunla? Tanışmıyorlardı bile..

-Seni tanıyanlar da yürümüyor ki seninle? dedi kız

"Zihnimi mi okuyor?.." diye fısıldadı çocuk kendi kulağına.

Merdivenlerden aşağı inmeyi sürdürürlerken, okul öğrencilerden temizlenmişti çoktan. Çocuğun tek duyduğu kızın lacivert ayakkabılarının kösele tabanlarının betona dokunup uzaklaşmasıydı. Biraz da, çok az da soluğu kızın... Daha önce kimsenin nefesinin sesini, bu kadar düşük volümle de olsa, duymamıştı.

-"Zihnini okumak değil bu", dedi kız, on basamaklık bir sessizlik sonra. "Tahmin ediyorum sadece".

Çocuğun silik yüz hatları vardı. Yüzündeki her bir organ, yalnızca usulen orada gibiydi. İki göz, bir burun, ağız.. Yüzü öyle sıradandı ki, çöle benzetiyordu aynada izlerken yüzünü. Buna ifade ve mimikleri pek kullanmayışı da etkendi tabi. Kızdığını da ya da heyecanlandığını, hüznünü ve diğer pek çok duygu ve tepkisini derisinin altına itip orada yaşamayı seviyordu. Yalnızca kızarmaya engel olamıyordu ki bu yüzündeki çöle oturan kızıl bir kum fırtınasını andırıyordu. O zaman nasıl oluyordu da tahmin ediyordu onu tanımayan bu kız, ifadesiz yüzüne rağmen, ne düşündüğünü?


Sol elini boya kutusuna batırıp lacivert boyayla duvara elini dokundurup çektiğini, duvardaki lacivert el izini hayal etti.."Hadi bakalım, şimdi de tahmin et ne düşündüğümü" diye fısıldadı kızın kulaklarına; içinden yaptı bunu..


"Beni bir şekilde sınayacak şeyler düşünüyor olmanı anlıyorum", dedi kız.

Çocuk ilk defa durup gözlerinin içine baktı kızın. Anlamaya çalıştı. Soluğunu duymasa, teninden yükselen çiçek parfümlü kolonya kokusunu almasa, ve gözlerinin ardında elini çenesine dayayıp gülümsemekte olan ruhun silüetini seçemese, kızın bir hayal olduğundan emin olması zor olmayacaktı; zira çoğu zaman kendisi de dahil,  etrafındaki herkes akıl sağlığından süphe ediyordu."Aptal olma, hayaller de nefes alıp verir yeterince delirmişsen, ve bu durumda kokularını da alabilirsin. Üzerinde duygu tüten düşüncelerinin okunmasının mümkün olmadığı her insanın varacağı tek ve ortak sonuçtur; bunun bir hayal olduğunu bilmen yeter, çözümü kurcalamak boşuna.." diye fısıldadı kendi aklına.


Bunu yaparken yürümeye devam etme kararı almış ve binanın kapısına gelmişti, eşliğinde lacivert rugan adımlarla.

Kız,
-Yapma, dedi.. Onlar gibi düşünmek zorunda değilsin. Buna mecbur olduğun sanrısına küçük ve zorba bir anı eliyle itiliyorsun.


Çocuk kapının eşiğinde durdu. Ağzını açacak gibi olup, kapadı. Eşikte uçuşan altın sarısı saçlarına baktı uzun uzun. Her bir telin muazzam bir dengeyle ama ayrı yönlere uzanarak uçuştuğunu seçebiliyordu, esinti en az üç ayrı yönden geliyormuş gibi.. Her bir telin ayrı ayrı ama ışığı en az üç açıdan alırcasına tutarsızlıkla parlayıp gölgelendiğini de..Her bir tel, kızın eliyle savuşturmasına gerek duymayacağı üzere hareket ediyordu. Mümkün değildi bu. Buna kim inanırdı? Fizik, bu güzel manzaranın gerçek olmayacağının altını çiziyordu, ucu yeni açılmış kalem ucuyla..Keskince..

Kız,
-Yapma, dedi..Bu şekilde düşünmek zorunda değilsin..Bu seni onlardan farksız kılacak en kesin adım olur, ve bir kez onlar gibi düşünürsen, geri dönmen de pek mümkün olmayacaktır.

Çocuğun içinden gelmiyordu onlardan olmak. Ama aksi, büsbütün dışlanması demekti hayattan. Yeterince yakındı o sınıra zaten, ve çok acı veriyordu kendi gerçeklerinden örülü telin gerisinde acı çekerek yapayalnız yaşamak. Belki bu kararı da öyle apansız vermeyecekti ama bunu kız ve tam da şu anda istemişti.


Kız,
-Yapma, dedi, İçinden konuşmayı sürdür lütfen.

Çocuk kızın yüzündeki hüzne baktı bir süre. Hüznün böyle yakışması mümkün değildi bir yüze..O yüzü siz çizmediyseniz tabi... Ağzını açıp ilk kez konuştu kızla,

"Sen, dedi..Gerçek değilsin. Mantıklı değil varoluşun. Üzgünüm ama mantıklı olup bu sonucu, beni ona götüren çözüm yoluyla birlikte ve aksini ispatlamaya çalışmaksızın kabul etmeliyim. Aralarında yaşamama izin vermeleri için, kabullenmeliyim..Tekrar etmek istedi, kızı değil kendini iknaya çalışarak.Sen, dedi..Gerçek değilsin.

Son cümlesiyle kızın tüm hücrelerini garip bir şekilde tek tek seçebilir oldu. Her biri hem korkunç bir hızla ve hem ağır çekimdeymişcesine, tek tek silinmeye başladı. Çocuk bu yokoluşun bile mantıklı ve dolayısıyla gerçek olmadığını farkederek ve tanık olmaktan dahi vazgeçerek sımsıkı kapadı gözlerini. Karanlıkta yüzüne dokundu kızın son saç teli. Bittiğini anlayıp açtığında gözlerini, yoktu kız... Çocuk, "Bu daha mantıklı" dedi, kendi kulaklarına fısıldamadan, yüksek sesle.. Arkasını dönüp çıkacakken yerdeki lacivert rugan ayakkabılara takıldı gözleri.

"Ah, evet.."dedi.."Yavaş yavaş alışacağım, bu kadarı normal olsa gerek."

Kapı eşiğinden geçerek çıktı binadan...












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder