Küçük çocuklar gibi renkli kalemlerimizi dizdik masanın
üzerine hevesle. Neşelenmek için elma şekeriyle boyadık dudaklarımızı, kırmızı
kalemle tırnaklarımızı.. Gülümsemek için, defalarca yaktık soba aleviyle çatık kaşlarımızı..
Çantamızı omzumuzdan atıp yerde sürüyerek yürüdük eve umursamazlığımızı ve
ergenliği sönmemiş ruhumuzu ispat için..Her hecesinden emin olduğumuz
şarkıların sözlerini yanlış hatırlayıp yanlış söyledik, her adımını ezbere
bildiğimiz sokaklarda kasıtla kaybettik kendimizi bir yabancının omzuna dokunup
çaresizce adres soralım diye…Evin yolunu bulmanın, anne çorbası kaşıklamanın
değerini anımsayalım diye.
Bir ayrıksı özgürlük resmini boyadık usturupsuzca, taşırarak
renkleri dışına. Bir resim ki, kağıda gelişigüzel akmış mürekkep gibi, herkesin
farklı anlamlar yükleyeceği, kimsenin duvarına çivilemeyeceği…
Kızkaçırandan ürkmek istedik, saklanarak ve sakınarak taçlandırmayı
umduk korkularımızı.
Ne çok uğraştık..
Oysa bize
Biraz çocukluk verseler, çok değil, okul yolundan eve kadar,
Biraz çocukluk; çok değil, ömrün yarısı kadar,
Dünyayı ya da memleketi değil, şimdilik yalnızca kendimizi kurtaracak
kadar..
Biraz çocukluk verseler, çok değil, küçük naylon poşette satılan fosforlu yeşil kolonya kadar..
Mahalle maçında koşturan hırçın erkekler
Ve evciliklerde mızıkçı kibirli kızlar kadar,
Çok değil,
gecenin sabaha kaygıyla değil düşle devrilmesi ihtimali
kadar
küçük ve dar, kısa ve az…
Biraz çocukluk verseler, çok değil, keşfe çıkılan harabeden,
paçalarımızı sıyırarak içine sokulduğumuz ve içinde larva kovadığımız haki
rengi kirli dere boyu kadar..
Biraz çocukluk verseler,
Hepimiz kurtulacaktık…
Biraz çocukluk,
Çok değil, okul yolundan eve kadar..
Öyle uzun değil; ömrün yarısı kadar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder