11 Mart 2013 Pazartesi

Çok Değil


 
 
Küçük çocuklar gibi renkli kalemlerimizi dizdik masanın üzerine hevesle. Neşelenmek için elma şekeriyle boyadık dudaklarımızı, kırmızı kalemle tırnaklarımızı.. Gülümsemek için, defalarca yaktık soba aleviyle çatık kaşlarımızı.. Çantamızı omzumuzdan atıp yerde sürüyerek yürüdük eve umursamazlığımızı ve ergenliği sönmemiş ruhumuzu ispat için..Her hecesinden emin olduğumuz şarkıların sözlerini yanlış hatırlayıp yanlış söyledik, her adımını ezbere bildiğimiz sokaklarda kasıtla kaybettik kendimizi bir yabancının omzuna dokunup çaresizce adres soralım diye…Evin yolunu bulmanın, anne çorbası kaşıklamanın değerini anımsayalım diye.

 

Bir ayrıksı özgürlük resmini boyadık usturupsuzca, taşırarak renkleri dışına. Bir resim ki, kağıda gelişigüzel akmış mürekkep gibi, herkesin farklı anlamlar yükleyeceği, kimsenin duvarına çivilemeyeceği…


Kızkaçırandan ürkmek istedik, saklanarak ve sakınarak taçlandırmayı umduk korkularımızı.

 

 
Ne çok uğraştık..

Oysa bize

Biraz çocukluk verseler, çok değil, okul yolundan eve kadar,

Biraz çocukluk; çok değil, ömrün yarısı kadar,

Dünyayı ya da memleketi değil, şimdilik yalnızca kendimizi kurtaracak kadar..

Biraz çocukluk verseler, çok değil, küçük naylon poşette  satılan fosforlu yeşil kolonya kadar..

Mahalle maçında koşturan hırçın erkekler

Ve evciliklerde mızıkçı kibirli kızlar kadar,

Çok değil,

gecenin sabaha kaygıyla değil düşle devrilmesi ihtimali kadar

küçük ve dar, kısa ve az…

Biraz çocukluk verseler, çok değil, keşfe çıkılan harabeden, paçalarımızı sıyırarak içine sokulduğumuz ve içinde larva kovadığımız haki rengi kirli dere boyu kadar..

 
 

Biraz çocukluk verseler,

Hepimiz kurtulacaktık…

Biraz çocukluk,

Çok değil, okul yolundan eve kadar..

Öyle uzun değil; ömrün yarısı kadar..

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder