13 Mart 2013 Çarşamba

DOKUZ CAN




Bir aksi kediyim ben.. Sütü sulandırırsanız içiyor, ciğere pilav karıştırırsanız yiyorum. Duvar üstünde uyuyor, mindere değil tuğlaya döküyorum tüylerimi.

Gün aşırı mahalle yokuşundan çıkıyor gençler, siyah poşetlerinde  %5 alkole yüklü görece naif keyifleri.. Dünya sevmese beni, bir aşık çiftin sarhoş elleri geziniyor sırtımda, beni severek birbirlerine dokunuyorlar utanırlarsa, gece eve dönüş vakti. Kapıda bekliyorum sevilmeyi, ilişmeyi, sürtünmeyi..Bir utanışa seve seve siper olur, maske olur kabarttığım şımarık tüylerim..İş ki beni sevişinizin ardında bir tek taraflı tatminkarlık, bir kuytu riya olmasın..


Bir tahammülsüz kediyim ben. En yüksek duvar benimki, paylaşmam mümkün değil. Sıvası ağlayan ve birbirinin omzuna yaslanmış apartmanların teraslarında kuyruğumu gururla dikerek geziniyorum. Bu şehir öylesine ait ki bana, yalnızlığınızı dürtüyor, acıklı özgürlük özleminizle iç çektiren gündelik meşguliyet maskenizde törpülüyorum güçlü tırnaklarımı…Soğukkanlılığımdan artakalanımla metro kalabalığından akan debisi yüksek koşturmacanıza, yorulmalarınıza, tükenmelerinize, umudun ardından bakakalışınıza ve uzanıp  boş kalan kollarınıza dudak büküyorum..Gücünüze giderse çekinmeyip ayak ucunuzla bir kez daha nazikçe dürtün beni kaldırımda, ama saklayamam; halinize biraz üzülmekteyim..


Gün aşırı yaşlı ve yalnız bir kadın önüme kuru mamayı döküyor takırdatarak patilerimin önündeki plastik kaba, ve aşağılanmaya karararak büyüyen göz bebeklerime dikerek buyurgan bakışını, minnet etmemi buyuruyor. Oysa ben pek de oralı değilim. Ben nereliyim biliyor musunuz, ben kapının önüne koyduğunuz ve çaresizce iştahımı tatmin edeceğim, açlığın incecik belime vurduğu sefaletime tanık olarak vicdanınızı oyalayacak akşam yemeklerinden en uzak sokak neredeyse oralıyım işte. Kapının önüne bırakın onu, canım isteyince yiyeceğim, minnet etmekten tiksinerek..Aksini beklediyseniz boş bırakın lütfen kapı önlerini, çöplüğün zengin ziyafetinde zaafımdan medet ummayarak hışırdayan çöp poşetleri olur o zaman benim tatlı sevgililerim.. Elinizi uzatın, ancak samimiyetinize ikna olunca seve seve sevdireceğim kendimi..Bilemezsiniz okşayan elinizin doğruluğuyla nasıl da yumuşayacaktır diken diken tüylerim..

Bir huysuz kediyim işte ben. Çoğu gün susuz, çoğu gece açım. Çoğu aşk mevsiminde çöplüğe saklanıyorum olası sevgiliden sakınıp mevsim dönümü dökülen çirkin tüylerimi. Ben her mart ayında en yalnızım, belki anlam veremezsiniz.. Az sulandırılmış süte ve içine pirinç taneleri karıştırılarak didiklenmiş tavuk etine köleyim. Sevginize hiç değil .  Siz insanların sütübozuk sevişleriniz.. O tarihi ezelden geçmiş medet ummalarınız, o karşılıksız adanmayışlarınız…Seveni idare eder, sokak kedisini cemiyete yaranmak adına okşar, gözetir, kollar tavırlarınız, nasıl olsa yer diye önüme yığdığınız bozuk balık eti kadar kaldırıyor midemi.

Gönlünüz elvermeyecekse,  sırtımı okşamadan siz, yaşarım belki kaldırım taşlarına sürterek ve sevdirerek  sırtımı,  ederim öyle ya da böyle dokuz canın sonunu da, ya siz o biricik canınızı öylesine sevgisiz..?

Ben bir aksi kediyim ama, siz de sanki pek az değilsiniz..
Değil mi ki, biraz gerçek sevseniz kucağınıza dökerdim mart tüylerimi..Bana iş işten geçmek bilmez hiç; zira sekiz canım var son kalp kırıklığımdan bu yana, e az  da değil hani..


Mesele şu ki; benim sevdirecek canım yüklüce, sizin sevecek uzuvlarınız ölü elinden hallice.. Yine de, evcilleştirilmeye evrilmiş sevilme hasretim. Kapı önünden eksik edin küçük öğünümü, dirayetliyim yolumu bulma vakti gelince çeker başka mahallede biterim, lakin olur ya içinizden gelirse, benden eksik  etmeseniz ya çenemi inanarak
okşayan parmak uçlarınızı..

Bir aksi kediyim, zayıflığım ah sen, ey insan, zaafım senin o tuhaf ve yeri doldurulamaz sevişin; şu halinle dokuz canımı yerle bir edişin.. Yapacak ne var, içerlersen gülen olur; nihayetinde senin ellerinde evcilleşmişim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder