18 Mart 2013 Pazartesi

RESME NERESİNDEN BAKARSAN BAK...







Bir tür çılgınlıksa bu, kabul. O eski sahil kahvesinde yağmurun dövüp perişan ettiği ahşap masaya oturmuş, dudağından çektiğin çay bardağını masanın üzerine küçük bir cam tıkırtısıyla bırakıp, atkını ağzına doğru çekiştirerek, parmak uçları donmuş ellerine aldığın kalemi üzerinde gezdirdiğin sayfaları, ardına saklandığım ağacın ardından görmeye çalışacağım. Sözcükleri seçemedikçe bir ağaç daha yaklaşacağım, bir ağaç daha, bir tane daha.. Seni ürkütüp kaçırmamak için nefesimi dakikalarca tutarak ilişeceğim sırtına. Ruhun bile duymayacak, sözcüklerini dudağımın kenarında sakladığım gülümsemeyle okuyuşumu. Kaleminin kağıtta bıraktığı her izi sağıp, aç ruhuma, susuz aklıma o tertemiz sütü akıtacağımı.. Aklının ucundan geçmedikçe yapmakta olduğum, daha büyük keyifle...Bunu yapacağım.

-Kulağa çılgınca geliyor biliyorum, ama o sahil kahvesinde oturup bir şeyler karalamaya başlayınca öyle hissettim işte. Sanki biri arkama saklanmış sözcüklerimi dikizlermiş gibi. Her harfimden bir ayrı yaşam çıkaracak denli kovalıyormuş gibi ölümsüzlüğü kağıdımın üzerinde gezinen gözleri  ..Öyle belirgin bir his ki, arkama dönüp yoklamaya korktum, ki zaten kalemi elimden bırakır bırakmaz kağıdıma dikilmiş gözler kapanacaktı sanki. Kapanmasınlar istedim sanki..Bakma öyle inanmıyormuş gibi. İnanmıyorsun değil mi?

Yapıcı olmaya, ya da türlü bahaneyle üstü örtülü inkara kalkışmayınca, bir tür sapkınlıksa bu; kabul. Gündüzün aldatan güneşi altında birbirine sokulup ısınmaya çalışan kaldırım taşlarında gezinirken topukların, daima karışık aklında dolaşan tilkileri, metrelerce geriden sayacağım. Kaldığım yeri unuttukça, bir adım daha yaklaşacağım bu kez daha kusursuz sayma hevesiyle başa sarmak için, olmazsa bir adım daha, sonra yine bir adım.. Zihnindeki tülden ince kat kat kumaşı parmak uçlarımla sessizce kaldırıp altına bakacağım. Sen fikrini okuma çabamdan bihaber dalgın yürürken daha büyük neşeyle.. Bunu yapacağım..

- -Kulağa sapkınca geliyor biliyorum, ama kaldırımda yürürken o his tutup sardı yine içine beni..Aklımdan geçenleri bir bir saymaya çalışıyordu gittikçe daha da yaklaşarak sanki. Nasıl anlatsam, her düşünceme elini uzatıp dokunuyor, yetinmeyip altını üstünü nazikçe arıyor gibi. Ona ait bir şeyler bulacağından emin. Öyle bir his ki, gözlerimi kapasam kulaklarımdan beynime, zihnime kolayca girecekmiş gibi. Adım atmayı kesip durursam, zihnimden ev sahibiyle kapıda karşılaşan hırsız çevikliğiyle kaçıp gidecekmiş gibi. Kaçmasın istedim sanki.. Gülme öyle deliymişim gibi..Belki öyleyim..

Neresinden bakarsan bak bak delilik bu ama, işlerini yetiştirme telaşıyla çalıştığın odaya dalıp bir sandalye çekip oturacağım tek kelime etmeden. Başını masadan kaldırıp yüzüme şaşkınlık ve merakla bakışından binbir soluk çıkaracağım. Uzun süredir nefes girmemiş ciğerlerimi cevap bekleyen sessizliğinle dolduracağım. Nabzım eskisi gibi düzenli atmaya başlayınca, yerimden kalkıp masana yazdıklarını ve düşündüklerini biriktirip gecelerce uyumadan yaptığım resmi bırakacağım. Biraz yok olacağım o anda kendime, sana biraz var olacağım. Sana yok, kendime var olmanın yükünden kurtulacağım. Sonra evime dönüp onca zaman sonra ilk kez uyuyacağım. Sen yaptığıma anlam veremiyorken, ben düşten düşe yok olmanın huzuruyla koşacağım. Bunu yapacağım.

- Saatime bir kez daha göz atıp, işi yetiştireceğime dair umudumu yoklarken girdi içeri. Bir his değildi giren, daha ziyade tanımadık biriydi işte. Önümdeki sandalyeye her şey normalmiş gibi oturdu. Sanki onu ben çağırmışım gibi, sanki onu uzun süredir tanıyormuşum gibi davranmıştı. Şaşkın şaşkın bakakaldım yüzüne, bakışımla dirildiğini hissettiren gözlerine. Konuşmasını bekledim, sormadım nedense hiçbir şey, kalakaldım. Sonra birileri dışarıdan seslenmiş gibi telaşla sıçradı yerinden, sanki kalp masajıyla aniden ve yeniden kan pompalamaya başlamış bir yürek gibi  fırlayıp aceleyle çıktı kapıyı üzerime kapayıp. Ayağa kalkıp ardından seslenmek üzere kapıya yürürken, sandalyede ve ardında bıraktığı kağıt ruloyu farkettim. Elime alıp aceleyle açtım. Sana resimde neler gördüğümü anlatmam mümkün değil esasen, zira boştu kağıt, ama doluydu da diğer yandan; bembeyaz bir kağıda bakmaktaysam da, orada olmayan neler görüyordum bilemezsin.. Sanki geceleri uyumaksızın ve dahi nefes almaksızın her fırçada beni ve belki bir iki fırçayla da kendini anlatarak çılgınca, tutkuyla boya sıçratmıştı üzerine. Kabullenmek de zor ama sen haklıydın.. Zira, var olmayan resme nereden baksan delilik..









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder